Naifliği, alçak gönüllülüğü ile ricamı geri çevirmeyen , büyülü kitabı ”Hayat Veren Bakire” isimli kitabını imzalı okuma şansı yakaladığım Sevgili İsmet Hanım ile hoş bir sohbet gerçekleştirme imkanı bulmak beni onore etti.
Trt gibi önemli bir kurumla özel işlere imza atan bu başarısını edebiyat ile taçlandıran İsmet Hanım’ın eserinde kullandığı naif ve içten dili sizleri de benim kadar derinden etkileyip mana, anlam arayışınızı şekillendireceğine , sizi hayata dair farklı boyutlara ulaştıracağına eminim..Bu içten röportajı için teşekürlerimi sunuyorum.
Gelin İsmet Hanım’ı yakınen kendi cümleleriyle tanıyalım:
1-Kısaca kendinizden bahseder misiniz? İsmet Yazıcı kimdir?
İSMET YAZICI: Röportajlar en zor olan bu soruyla başlar; ben de nasıl kaçamak yapsam da bu soruyu atlayabilsem diye bakarım. Çünkü ben de yolun içinde, kim olduğumu arayarak ve ipuçlarına tutunarak devam ediyorum. Kendime, kim olduğuma dair verilmiş net bir cevabım yok; zaten yolun doğası bu. Çünkü insan da tıpkı evren gibi sonsuz açılımları, ihtimalleri olan bir varlık ve uyanmaya başlamış her bilinç, bu sorunun peşinde dünya hayatının iz sürücüsü oluyor? Bu nedenle insan olabilme ihtimali olan bir varlık olarak, insanın olabilmenin nasıl bir kavrayışla gerçekleşebileceğine dair sorularıyla yolunu, yönünü bulmaya çalışan biridir İsmet diyebilirim…
Bu yolda tabi ki en önemli rehberim, ürettiklerim… Hem belgesel üretirken hem de kitapları yazarken dolandığım diyârlar, benim için çok kıymetli ve dolayısıyla bu iki alan da benim vazgeçilmezim; birbirini besleyen, birbirinden doğan üretimler. 1999 yılından bu yana belgesel filmler üretiyorum; seçtiğim bu alanda aynı zamanda çok spesifik, pek alışık olunmayan bir başlığı kendime yön seçtim, soyutun belgeselini yapmaya çalışıyorum. Kültürler, inançlar, vs. arası bir yolculuk. İnsanın buluşma ihtimali olan o ortak kadim dilin, “sembol dilinin”, kavramların, mananın peşinde bir yolculuk… Ve bu iki üretim alanı, hem belgeseller, hem de kitaplar, birbirinin içinden doğuyor; o hâl birbirini besliyor. Sonuçta her iki alan da benim kendi sırrıma, o sırrın her açılış katında kendi anlamlarıma, kim olduğumun ipuçlarını bulmaya ve kendimi insan olarak inşa etmeye yaptığım yolculuk…
2-Belgesel üretmeye başlamadan önce kitaplar yazılmaya başlanmış galiba…
İSMET YAZICI: Evet, bir başlangıç koymak gerekirse ilk kitabımın ve ikinci kitabımın yazım tarihi 1996; ikisi aynı anda yazıldı. “Kitle İletişiminde İmaj” 1997 yılında basıldı, ikinci kitabım “Bilincin Haritası” aynı dönemde yazıldı ama basılması için yedi yıl beklemem gerekti. Hayatlarımızın kırılma noktaları vardır; benim için de hayatı kavrayışım, anlamlarımı yeniden şekillendirişim açısından 1996 yılı çok önemli bir dönümdür ve bugüne kadar ürettiklerimin yönü, yönelimi o yıl belirlendi diyebilirim.
“İmaj”, benim master tezimdi. Kavram olarak “imaj”ı incelemeye çalışıyordum; bütün tarihsel süreç boyunca; derken o süreçte yaşadığım bir halin ürünü olarak da Bilincin Haritası ortaya çıktı. Bilincin Haritası’na, uykuyla uyanıklık arası görülmüşlerin, yakaza hâlinin, yazıya dökülmüş hali diyebiliriz. Aslında iki kitap birbirini tuhaf bir şekilde karşıladı, tamamladı diyebilirim. İkisi de bir gerçeğin iki yüzü gibi geliyor bana. Biri vizyonlardan yola çıkılarak hazırlanmış bir kitap, diğeriyse çok daha bizim somut gerçeğimizin sosyal hayatımızın içindeki durumları anlatan bir kitap. Ayrı gibi gelen şeyi bir başka açıdan baktığınızda, gerçeğin iki yüzü olarak da görebilirisiniz. Çünkü geri dönüp bu iki kitaba baktığımda, gerçek diyebileceğim hangisi diye düşünüyor ve karar veremiyorum. Bize sunulan imajlar dünyası mı acaba bizim gerçeğimiz, yoksa düşlerimiz, vizyonlarımız mı bizim gerçeğimiz… 1999 yılında da üretmeye başladığım belgesel serilerle bu iki kanat birbirini besleyip geliştirerek bugüne geldi.
3-İkinci kitabınız olan “Bilincin Haritası”ndan bu yana şu tarzımı ya da şu bakış açımı daha da geliştirdim dediğiniz bir nokta var mı; örneğin Bilincin Haritası ile son kitabınız Hayat Veren Bakire’yi karşılaştırdığınızda?
İSMET YAZICI: Her yolculuk kendinden kendinedir. Kendinden kendine doğru yaptığınız her keşif, kuşkusuz sizi dönüştürür, şaşırtır, yeni bir benle karşılaştırır ve ben bu süreçte belki biraz daha yazım dilimin örtükleştiğini söyleyebilirim. Bilincin Haritası ile Hayat Veren Bâkire hem birbirinin devamıdır hem de bu anlamıyla bir farklılaşma vardır. Ama özleri aynıdır. İki kitap da yakaza halinde görülmüşlerin anlatımıdır.
Bilincin Haritası, otuzbeş başlıktan oluşuyor. Pasajlar diyebilirim en fazla; bunların her biri, belki küçük kendi içerisinde öyküler gibi gözükse de öykü değil; her biri kendi bağımsızlığını taşıyor ama aynı zamanda, hepsi bir bütün oluşturan başka bir örgü içerisinde ve tamamıyla otomatik yazıyla yazılmıştı. Her gün bir başlığı yazmıştım; görülmüşün yazıya dökülme çabası vardır onda. Ve bir kerede yazılan o kitabın sonrasında, noktasına, virgülüne dahi dokunmamıştım. Yazımı 35 günde tamamlanmıştı. Hayat Veren Bâkire’nin yazımı ise çok uzun yıllara yayıldı. 19 yılın sonunda tamamlandı diye düşündüm, 21. yılda basıldı. Üç geçişten oluşuyor; bu üç geçiş İsmet’in de aslında üç dönüşüm hâli… İlk iki geçişin içeriği tıpkı Bilincin Haritası’nda olduğu gibi –uzun yıllara yayılmış olsa da- bir kerede, o halin büyüsü bozulmadan yazılmış ve hemen hiç dokunulmamıştır; üçüncü geçiş ise düzenleme yaptığım bir bölüm oldu. Ama biraz önce de söylediğim gibi dili daha sırlı ve örtük; her okuyana ve bana da sırlı ve yeniden yeniden açılmayı bekleyen bir anlatım. Bu nedenle de ben Hayat Veren Bâkire’yi anlatmaktan çok her okuyanın kendi hâliyle açımının dokunuşlarından çok mutlu oluyor ve heyecanlanıyorum.
4-Hayat Veren Bâkire’nin türü için “anlatı” demişsiniz; ben de aslında iki kere okuduktan sonra “anlatı” denmesinin nedenini çok iyi anladım. Ne tam şiir, ne tam nesir; bir yoğun “mânâ” dili…
İSMET YAZICI: Evet, tam da istediğim buydu; bir türe sıkıştırmak istemedim ve “anlatı” çok doğru oturdu. İlk iki bölümde zaman zaman bir satırda tek söz var; Bilincin Haritası’nda da bu yazım biçimini kullanmıştım. İlk gören dizilim nedeniyle şiir zannedebiliyor; ama tabi ki şiir değil. Her bir vurgunun bence bir anlamı var, bir nefes arası, bir ritim, bir durak, hatta imajinasyonumuzda görüntüyü oluşturabilmek için bir nefes… Aslında benim tercihimde sayfa düzeni farklıydı. Bold olarak yazılanlar bir başlık değil o hem metni devam ettiren hem de metinden bağımsız okunduğunda bir anlam oluşturabilen ikinci bir metindir benim için ve ayrı bir sayfada yer almalarını tercih etmiştim; ama olamadı. Endişem onları okuyanın bir başlık olarak algılamasıydı ki değiller, birkaç tanesi ayrı sayfaya taşındı ve bence anlam daha iyi yerleşti.
İstediğim, boşluktan topladığım o anlamlar, o vizyonlarla okuyanı da o boşluğa, o sonsuzluğa bırakmaktı; o sonsuzluğun içinden her kes kendi anlamlarını toplasın diye düşünerek biçimlendirmeye çalıştım. Sanki bitip tükenmez bir yolculuğa çıkmışız, binlerce patikası, kavşağı olan bir yolda yürüyoruz. Asıl keyifli olan da hayatın bu yanı; sonsuzluğu, sonsuz yolculuğu…
5-Hayat Veren Bakire’nin ismi hazırdı dediniz nasıl gelişti bu süreç biraz bahseder misiniz?
İSMET YAZICI: Ben belgesellerde de yazdıklarımda da işin doğaçlama kısmını çok sever; belki de tek bu seyran için bu üretimlerin içine girerim. Yazmaya başladığımda nereye çıkacağımı, ne yazacağımı bilmiyordum; bir plânım ya da kendime bir yönlendirmem yoktu ama bir şey vardı; o da adıydı: “Hayat Veren Bâkire” demiştim. Aslında bu adı neden verdiğimi ben son noktayı koyduğumda anladım ve hayatın hiçbir alanında tesadüf olmadığı gibi, bu başlığın da muhteşem bir matematikle ta başında benim gönlüme neden düştüğünü anladım. Bütün anlatılan, kadının dolaştığı bütün kapılarda bulduğu aslında, başlangıcın safiyetinde uyanmışların davetiydi. Bizim batın kısmımızın, dişil yanımızın davetiydi. Hayatı daha bilgece kavrama ihtimali sunacak o özümüzün, o bâkir yanımızın davetiydi…
6-Hayat Veren Bâkire’nin dili biraz kutsalın dili gibi?
İSMET YAZICI: Aslında kutsalın dili mi özün dili mi diye tanımlamak daha doğru bilmiyorum. Bütün o görülmüşler kendi dilini de sundu; bu kitap biraz içe bir kazı olduğu için, bütün söylenmişler an’dan fışkıran düşünceler, algılar, anlamlar ve tekrar an’ın içinde toplanan anlamlar bütünü; bu yerli yerine oturuş da hayatın keyfi…
7-TRT gibi bir ekiple çalışmak size neler kazandırdı?
İSMET YAZICI: Kuşkusuz bütün ürettikleride TRT bana değer kattı, ben de TRT’ye değer kattım… Şüphesiz yönetmenlik deneyimi ve refleksi, çok fazla katkı koydu kitaplara diyebilirim. Çünkü gördüğünü ya da hissettiğini tanımlamayla ilgili bütün yaptığımız iş; dolayısıyla burada da bütün görüleni bir şekilde yazıya aktarmak sorumluluğundan doğan bir bütünlük bu… Yönetmen olmasaydım bilmiyorum ya da belki de daha farklı bir gözlemle yeniden yapabilir miydim?
8-Hayat Veren Bâkire’nin kapak resmi hakkında biraz bilgi verir misiniz? Gördüğünüzde hemen bu olmalı mı dediniz?
İSMET YAZICI: Kitabın beni en heyecanlandıran kısmı tabi ki sevgili Işıl Gönen’in resmi… Onun “Meryem” serisinden “Dua” başlığıyla yaptığı bu resmi sergide gördüğümde, işte bu Hayat Veren Bâkire demiştim. Öyle çok şeyi anlatıyordu ki onun o rahim hali, masumiyeti ve katları… Ve ne mutlu bana ki bu buluşma gerçekleşti. Işıl Gönen ile çok aynı diyârın yolcusuyuz; benim hem belgesellerimde hem de kitaplarımda yaptığımı, o resimde yapıyor ve muhteşem işler ortaya çıkarıyor.
9-Alışılmadık fakat bir o kadar da büyülü ve ruha işleyen üslubunuz sizi hiç ya anlaşılmazsa kaygısına düşürdü mü?
İSMET YAZICI: Çokların anlaması ne önemli, ne gerekli ne de mümkün; zaten doğru da değil. Ben hem belgesellerimde hem de yazdıklarımda, benimle aynı duyguda bulaşacakların varlığından öyle çok emindim ki nitekim de öyle oldu; zaman içinde de halka genişledi, çoğaldık. Ben hep “başka türlü bir şey bizim istediğimiz” derim ve o başka türlü bakanlarla karşılama heyecanını yaşarım. Kalabalıklar çok beğensin, şu gruplar alkışlasın diye bir isteğim ve tercihim hiç olmadı, aksine o gruplardan hep kaçtım; bu damıtılmış taddan zevk almış, özel kitlenin varlığı benim gözlerimin ışığını parlatıyor; onlarla belki yüz yüze tanışmadan, belki çok uzaklardan ama kuşkusuz çok aynı yoldan ve çok kadim bir tanışıklıkla, sessizce selamlaşıyoruz…
10-Sonraki süreçte yazın hayatınıza nasıl bir yön vereceksiniz? Yeni plânlar var mı?
İSMET YAZICI: Olmaz mı? Ama hepsi şimdi bana bile sırlı; açtıkça açtıkça ne üzere yürüdüğümü kavrayabileceğim; hatırlayacaklarımı ve hatırlatacaklarımı şimdiden ben de kestiremiyorum…
Teşekkürlerimi ve minnettarlığımı nasıl ifade etmeliyim bilemiyorum. Siz de ”Hayat Veren Bakire”yi okuduktan sonra İsmet Hanımla iletişime geçebilirsiniz 🙂