O gece hiç birimizi uyku tutmamıştı. Her zamanki gibi kızlarla toplandık. O koyu sohbetin yanı falsız ve abur cubursuz olmazdı. Sanırım ikinci öğretim okuyanların edindiği bir nevi alışkanlıktı bizimkisi.. Kıkır kıkır gülüşmeler, dersleri- hocaları çekiştirmeler, kantin diyalogları derken çoktan kapanmıştı bile fincanlar yeniden…
Sıra bana geldiğinde derin bir iç çektim, Damla yine benim falımı en sona bırakmıştı. Detaylı olsundu çünkü… Gayet güzel şeylerden bahsederken birden durdu Damla… Ne olduğunu sorduğumda bir süre sessiz kaldı. Biraz daha bakınca fincana ürperdiğimi hissettim. Sonra ekledi : ”Ak saçlı bir adam gölgesi senin üzerinde kollayıp koruyor seni yanlış bir şey yaptığında üzülüyor” dedi. Dedem aklıma geldi hiç yüzünü görmediğim ben daha doğamadan vefat eden annemin babası.. Kızlara belli etmeyip geçiştirdim olayı… Sonuçta faldı değil mi ya!
O gece sabaha kadar uyku tutmadı her ne kadar inanmadım desem de içim içimi yedi… Aradan bir kaç gün geçse de o geceki falın etkisi hala ensemde soğuk bir ürperti gibi duruyordu. Ders geç bittiği biraz da yorgun olduğumdan o gece erken uyumak istedim erken dediysem de normal insanlar için yine geç bir saatti..
Aslında çok rüya gören biri değilim hiç değilim desem yeridir. Bilinçaltımın bana oynadığı oyundan olsa gerek ya da psikologların tabiriyle kapalı bilinçaltına sahip olduğumdan rüya görsem de kolay kolay hatırlamıyorum.
Sonsuz yeşilliğin büyüsüne kapıldım parlayan güneşin ışık damlaları çiçeklerin üzerinden kayarken yavaş adımlarla yürümeye başladım yürüdüm yürüdüm yürüdüm kulağıma gelen cıvıltılarla…
Bembeyaz mermerden roma tarzı bir çeşme üzerine doğru eğilen yaşına rağmen dinç görünen temiz çizgili takımı boyalı siyah kundurası ile dikkat çeken yaşlı adamın gülümsemesi çarptı önce bakışlarıma… Su mu içiyordu abdest mi alıyordu bilemedim ama daha ilk bakışta tanıdım onu.
Koşarak yaklaştım ve seslendim :” Dede beni tanıdın mı? dedim. Yumuşacık ve tok bir sesle: – Tanımaz mıyım eşek kızı ” dedi gülümsedi anneme öyle dermiş. Ne kadar sürdü bilmem biraz izledim onu. Cebinden zincirli eski bir saat çıkardı baktı bir kaç kez aralıklarla acelesi var gibiydi. Dede sen burda napıyosun dedim cevap vermedi çeşmeden avuçlarına akan sudan parlayan güneşi gördüm o sudan biraz içip bana uzattı. İçtim suydu ama tadı başka.
Dede dedim fısıltıyla neden saate bakıyorsun acelen mi var yine cevap vermedi. Nolur dedim beni de götür nereye gidiyorsan … Olmaz eşek kızı senin dünyada daha çok işin var dedi ve süzüldüğü gibi kayboldu.
Biz neredeydik , boyutlar arası denilen şey doğru muydu bilmiyorum. Bildiğim tek şey uyandığımda kan ter içinde olduğum ve bunun hiç unutamadığım iki rüyandan biri olduğu.
Sabahın ilk ışıklarıyla annemi aradım ceketinin rengine kadar hatırladığım dedemi anlattim oysa ki tek gördüğüm dedemin siyah beyaz fotoğrafıydı. Fal mı rüya mı gerçek mi ???